Televizyon esaretinden korunan, hayatın özgürlüğüne uçar.
Dr. Muhammed Bozdağ
Televizyonun ömrünüze, yeteneklerinize, zekânıza, ilişkilerinize, başarınıza, maddi ve manevi sağlığınıza ve maneviyatınıza ne büyük etkileri olabileceğini hesapladınız mı? Televizyon esaretine karşı kendinizi ve ailenizi koruyucu bir program geliştirdiniz mi?
İki sınıf insan vardır: Yönetenler ve yönetilenler; özgürler ve esirler; başaranlar ve başaramayanlar, üretenler ve tüketenler; capcanlı yaşayanlar ve hayali yaşayanlar… Hepimiz değişen rollerimize göre az çok bu ikililerin iki tarafı arasında gider geliriz. Şu var ki kim daha çok televizyon izliyorsa o daha çok ikinci sınıfta kalmaya zorlanıyor. Nedenlerini konuşacağız:
Önce sizi çocukluğuma götüreyim. 1970’li yıllardayız ve henüz ilkokula başlamadım. Köyümüzün ormanlarında ve tarlalarında gezindikten sonra hava kararınca eve geldim. Çevre sessiz ve mahallede kimse yok. Köye elektrik gelir gelmez bir komşumuz televizyon almış. Bütün mahalle komşunun evinde televizyon izliyor. Bende gittim ve şaşkınlık içerisinde o siyah beyaz ekrana bakıyorum. Gönümüze göre çok masum giyimli bir kadın çıktı ve şarkı söylemeye başladı. Aniden “Kapatın şunu!” sesleri yükseldi. Televizyonu kapattılar. Bir süre beklediler, şarkının bittiğine kanaat getirince televizyonu yeniden açtılar.
Bugün bu olay üzerinden neredeyse kırk yıl geçti. Eğer rating ölçümleri doğruysa bırakın böyle bir keskin hassasiyeti, yüz televizyonun ellisi, yatak odası davranışlarının canlandırıldığı dizilerin en galiz sahnelerini merakla izlemiş. Biz bu hale nasıl geldik?
Haşlanmış kurbağa deneyini duymuş muydunuz? Kurbağayı önce ısıtılmış su dolu tepsiye atarlar; kurbağa ısının acısıyla derhal zıplayıp kurtulur. Sonra kurbağayı ılık su dolu tepsiye usulca bırakırlar. Alttan yavaşça ısıtırlar. Kurbağa sıcağa sakince alışır, gevşer, hoşlanır, iyice yayılır, kendini bırakır. Giderek ısı canını yakmaya başlar; ama kurbağa o kadar güçten düşer ve çöker ki, zıplamaya gücü yetmez, suyun içerisinde diri diri pişer. Televizyonun ahlakımıza, değerlerimize, hayatımızın anlamına, ebedi hayatımıza yaptığı tam olarak buna benzemiyor mu? Örneğin televizyon;
-Ömrü boşa harcatmıyor mu? Dünyada tv izleme ortalaması günde üç saatin ve Türkiye’de dört saatin üzerindeymiş. Günde dört saat televizyon izlemeye üç saat de internet ve benzeri boş oyalanma eklense, eder yılda üç bin saat. Bu şekilde altmış yıl yaşayan insanın yirmi yılı uykuda, yirmi yılı da ekran karşısında geçmiş olmuyor mu? Ömrün üçte birini çalan ekran, karşılığında ne veriyor? Dünyaya veya ahırete dair boş, üzücü ve ümit kırıcı hayalden başka ne satıyor?
-Yetenek gelişimini yavaşlatmıyor mu? Geleceğimizin teminatı genç öğrenci, on parmak yazmayı öğrendi mi? Yabancı dil öğrendi mi? Şu veya bu yeteneği geliştirdi mi? Hayır mı? Çünkü zamanı mı yoktu? Pekâlâ, on parmak yazmayı öğrenmek için gereken süre otuz saat. Yabancı dil, altı yüz saatte harika öğrenilir. Yalancı televizyona yıllarını harcayan insanın, kolay yetenekler için saatler bulamaması mantıklı mı?
-İşsizliği körüklemiyor mu? Lise’deyken yaz tatilinde iş bulmak için gittiğim Rize’de iş istediğim bir lokantacı elime kepçeyi verdi ve yemeği karıştırmamı istedi. Kepçeyi daldırdığım gibi yemeği taşırdım. Bana “Uşağum sen çok hamsun!” dedi. Sağ olsun yine de çorba içirdi ve gönderdi. O gün yeteneğin önemini kavradım. Bir ustanın, kursun, eğitimin, egzersizin azimli çarkından geçmeden yetenek gelişebilir mi? Ömrünün müsait zamanlarını televizyon karşısında tüketenin yetenek geliştirmeye zamanı olabilir mi? Teknoloji gelişti ve artık tarım toplumu değiliz. İşsizlik yüzde on civarında olmasına rağmen firmaların çok fazla nitelikli eleman açığı var. Müsait zamanlarımızı ekrana değil yetenek geliştirme çalışmalarına harcamalıyız.
-Zekayı çökertmiyor mu? Bir öğretmen akrabamdan dinlemiştim: Çocuğu sınıfının birincisiyken, televizyon aldıkları yılın sonunda eve üç zayıf getirmiş. 1993 yılında Türkiye’deki büyük gazetelerden kestiğim bir kupürde aynen şöyle yazıyordu: “Alman beyin antrenman kurumu başkanı Prof. Bern Fishner, ‘Birkaç saat tv izlemenin beyinde oluşturduğu tembelliğin giderilmesi için bir iki hafta zihin egzersizi yapmak gerekir.’ dedi.” Bu söz bir abartı gibi gelse de doğruyu ifade ediyor. Çünkü tv izlerken insan hipnotize olmuştur, aktif düşüncesini devre dışı bırakmış, beynini çoğu aptalca ve gerçeklerle bağdaşmayan görüntülere, olaylara, ilişkilere teslim etmiştir.
-Konuşma becerisini bozmuyor mu? Konuşmayı geliştirmenin zorunlu şartı önce dinlemek ve sonra da konuşmaktır. Beynin konuşma merkezini geliştirmenin tek yolu bolca konuşmaktır. Ne kadar çok konuşursanız o kadar seri konuşursunuz. Ekran karşısında yıllarca ve sadece dinleyerek zaman geçiren insanın beynindeki duyduğunu anlama merkezi belki güçlenir; ama hissettiğini dile dökme merkezi küçük kalır. Toplumda konuşamayan, kendini ifade edemeyen insanların giderek artmasında, aile baskısının yanı sıra televizyonların büyük payı var.
-İnsanları yalnızlaştırmıyor mu? Yalnızlığı gidermenin esas yolu insanlarla hoşsohbet, uyumlu, saygılı, empatik, eğlenceli iletişim kurabilmektir. İnsanlar büyüklerin hayat hikâyelerini dinleyerek deneyim biriktirir. Televizyon neslinden kaç kişi babalardan askerlik hatırası, ninelerden masallar, annelerden dersler dinleyerek büyüme şansına sahip olabiliyor? İnsanlar ancak konuşarak kaynaşır, konuşarak beyinlerini geliştirir, girişimciliklerini ve cesaretlerini güçlendirirler. Televizyonun hâkim olduğu evde, aynı salonda, aynı ekranın karşısında ağızları bıçak açmıyor. Televizyonun yeri ne kadar büyüyorsa aile içi muhabbet o kadar küçülüyor. Dudaklar kapalı ve gözler ekrana kilitlenmiş. Eşler birbirleriyle, çocuklar anne-babalarıyla sohbet edemiyor. Giderek konuşamayan, uyum sağlayamayan, yalnızlaşan bireylere dönüşüyoruz.
-Nikah edebini mahvetmiyor mu? Dikkat buyurunuz: Yüzyıl önce Hıristiyanlarda da boşanmalar binde birlerin altındaymış. Bugün Batı’da cinsel sapkınlıkları patlatan ve evliliklerin yarısını boşanmayla sonuçlandıran şey neyse, biz de o yolda ilerliyoruz.
Amerikalı yazarlar Nena ve George O’neill Türkiye’de 1974 yılında yayınlanan Açık Evlilik isimli kitaplarında ülkelerindeki boşanma patlamasının nedenini açıkladılar. Meğer Amerika’da sinema sanatçılarının evlilik dışı ilişkileri ve babasız çocuk yetiştirmelerinin övülmeye başlaması ve cinsel bilinçlenmenin medya üzerinden topluma pompalanmasından sonra boşanmalar bindelik sınırından ürpertici düzeylere çıkmış.
Televizyon ne yapıyor burada? Şu çıplak vücutlar üzerinden eşya pazarlayan reklâmları düşünün. Şu nikâhı zina kadar çirkin, zinayı nikâh kadar kutsal gösteren televizyon dizilerini aklınıza getirin. İnsanın çocuklarının yanında bile giymeye utanacağı kıyafetlerle milletin huzuruna çıkanların yaptığını analiz edin.. Hepimiz bu fecaatlere ilk sıralar tepki gösterirdik. Çocuklarımızın yanında o reklâmları izlerken utandık, o cinsellik fışkıran sahnelerin aileye yaptığı telkinden tiksinip kanalı değiştirdik, şikâyet ettik. Gerçi şikâyetin gereğini yapabilen mi var? Televizyon orada açık durdukça giderek artan oranda haşlanmış kurbağalara dönüşmüyor muyuz? Milli değerlerimize en saygılı bildiğimiz kanallarda bile en umulmadık anlarda tuzağa düşürülmüyor muyuz?
Televizyon, sosyal soruları ekrana kısmen yansıtıp bunun üzerinden dini, ahlaki, sosyal, psikolojik, hukuki ve vicdani kanallardan tamirler yapmaya çabalarsa yararlı olabilir. Ancak ölüm, ahlaksızlık, zina reklâmı yapan, suçluları kahraman gösteren, aile kurumuna saldıran ve toplumu aşağılayan yerli ve yabancı yapımların hiçbir yararı olamaz.
-Maneviyatı çökertmiyor mu? Biz anne babaya saygının, Allah’a kulluğun ve ahireti hedeflemenin esas olduğu muhteşem bir manevi medeniyetin mensuplarıyız. Kendi ailemizde çocuk bilincini erken yaşta bozma tehlikesini algılayarak, çocuklarımızı korumayı amaçladık. Diğer kanalları kapattık ve bir çizgi film kanalına abone olduk. Çok geçmeden çocuklar daha da asi ve saygısız davranmaya başladı. Şaşkına döndük. Bunun üzerine çaktırmadan çizgi film kanalında yayınlanan programları takip ettik. Büyücüler, tanrısal güç atfedilen adamlar, büyüklük rollerine bürünen küçükler, çok tanrılı anlayışlar.. Masum sandığımız bu çizgi filmler meğer çocuklarımızı putperest, büyücü, hayalci yapmaya çalışıyor. Erken yaşta bilinç altına ekilen bu fikirler ömür boyu hayatlarını yönetecek. Dehşete kapıldık ve çocuklara başka alternatifler bularak televizyonu kaldırdık.
-Maddi ve manevi sağlığı bozmuyor mu? Ekran karşısında saatlerce hareketsiz beklersiniz. Hele de memursanız, hayatınız gündüz masada, akşam koltukta ve ardından yatakta geçiyorsa sağlığınız çökmez mi? Atalarımız günde on-yirmi kilometre yürürmüş. Vücudumuz harekete göre yaratılmış. En sağlıklı vücut düzenli hareket eden vücuttur. İnsanın adeta zindanda elleri, ayakları zincirlenmiş gibi ekran karşısında hareketsizce ve saatlerce durması tam bir hipnotize olmuşluktur. O hareketsizlik hızla organları çökertiyor, canı sıkılan bir şeyler yiyor ve aldığı enerjiyi yakamıyor. Obezite ve türlü türlü hastalık birbirini izliyor. İzlenenlerin beyinde yaptığı tahribat bir yana, insanı içine kapanık, iletişim kuramayan, maneviyatı çökük bir güçsüz haline getiriyor.
-Hayalciliğe sürüklemiyor mu? Vur patlasın çal oynasın anlayışındaki bir hayat içinde bugün onunla yarın bununla yaşayan, hayatın gerçeklerinden uzak süslü, gösterişli model kahramanlar üzerinden boş bir hayalcilik üretmiyorlar mı? Ekrandan telkin edilen hayatın toplumsal gerçeklikle ne kadar alakası var? Çevremiz çileli, aç, yorgun, sevgiye, şefkate muhtaç insanlarla dolu. Çocuklarla, hastalıklarla, yaşlılarla, çilelerle geçen bir hayat üzerinden ahirete hazırlanıyoruz. Ekranlar ise genelde sanki ahiret yokmuş, sanki insan çileli bir imtihandan geçmiyormuş gibi ütopik manzaralar sunuyor. Bu hayalcilikten başarıya nasıl sıçrayacağız?
Şu halde televizyona karşı ne yapacağız? Öğrenim hayatım boyunca şükür ki yıllarca televizyon izlemedim. Lakin gün geldi, ziyaretime gelen rahmetli babam, ben işteyken evde sıkılmasın diye televizyon aldım, babam gidince sattım. Böyle birkaç alış-satıştan sonra aldığım son televizyonu artık satamadım. Ben de, eşim de çocuklar da yıllarca izledik.
Televizyon evimize girdikten ve izlenmeye başladıktan sonra eser üretme becerim çöktü. Kitap için günde yarım saat bile yetecekken, akşamları saatlerimi televizyona yedirdim. Evde ne zaman televizyon izlense ruhani iklimin uzaklaştığını görüyordum.
Çoğunluğu facia olan dizilerden kaçıyor, doğayı tanıtan veya eğitici gördüğüm belgeselleri izlemeye çalışıyordum. Lakin onlar da lafın bir yerinde konuyu evrim teorisine getiriyor, imanıma zehirli bir hançer yiyordum. Nasip olduğunda ben de ekrana çıktım ve dolaylı yollarla bu tahribatı tamir etmeyi amaçlayan sunumlar yaptım. Lakin gördüm ki, mevcut şartlarda televizyonun yirmi faydası varsa seksen zararı var. Bu yüzden gerekmedikçe ve özellikle zararlı yapımları izlememek için elimden geleni yapıyorum. Zaten insanın büyük idealleri ve çalışmaları varsa televizyona harcanacak bir dakika bulamaz.
Kanalların hepsi mi zararlı? Elbette topluma hizmete çalışan kanallar var. Ancak bilhassa ulusal çapa çıkınca, izlenirlik yakalayabilmek için hemen her kanal zararlı bir şeyler içermeye başlıyor. Yukarıda sayılan zehirlerin tümünden muaf hangi kanal var? Kimi kalbimizde atom bombası gibi patlamakla birlikte hemen hepsinin az çok bir zararı görünmüyor mu?
Öyleyse kendi geleceğinizi kurtarın: Kendinizle, ailenizle, çevrenizle ve Allah ile ilişkinize ve ahiretinize acıyın ve kararınızı verin:
-Mümkünse televizyonu kaldırmayı seçin. Yerine aile içi etkinlikler, oyunlar, sohbetler, okumalar, ziyaretler, misafir ağırlamalar, sosyal etkinlikler doldurmayı tercih edin. Böyle bir hayat çok canlı, cesaretlendirici, geliştirici ve heyecanlı olacaktır.
-Başaramıyorsanız ve ille de izleyecekseniz, çocuklar için değerlerimize saygılı bulduğunuz bir çizgi film kanalıyla sınırlı tutun. Gerekirse siz de o kanalla yetinin. Diziler, yabancı filmler ne kadar heyecanlı ve sürükleyici olsa da içerisinde facialar barındırıyor. Heyecan arıyorsanız dış dünyayı gezintiye çıkın, çevreye açılın, gerçek güzellikleri yaşayın, maneviyata tutunun ama ekranın boş hayalleriyle ilgilenmeyin. Aşırı zararından emin olduğunuz belli kanallara kesin tavır koyup programdan silin. Diğerlerinde de bilgi ve görgü arttırıcı nitelikli olanlarla sınırlanın.
Televizyonun zararından korumak isteyen, 1) asla bağımlısı olmamalı, 2) zararlı yapımları bir dakika bile izlememeli, 3) yararlı bile olsa ekranı bir saatle sınırlamalı, 4)büyük idealleri olansa hiç televizyon izlememelidir.
Ekran karşısında zap yaparken her zaman şunu düşünebilirsiniz: Bu ekranda merakla baktığım şeyin verdiği mesajdan Allah ve melekleri razı mıdır? Bu izlediğimden amaç maneviyatımın aşağılanması mı yüceltilmesi midir? Bu yaptığım şey beni ve ailemi Allah’a mı şeytana mı yaklaştırıyor? Bu yaptığımın dünyama veya ahiretime maddi ve manevi bir faydası var mıdır? Peygamberimiz (asm) olsaydı şu anda benim yaptığımı yapar mıydı? Diriliş günü ilahi huzurda bu yaptığım bana sorulunca açıklamaktan utanacak ve üzülecek miyim?
Sonra da kararınızı verin: Televizyon esaretinden korunun ve hayatın özgürlüğüne uçun!
İstemenin Esrarından Özetleyen Sözler
İstemenin Özellikleri
- Aciz insan Yaratıcı Kudrete dayandığı ölçüde azizdir.
- İnsanın çöküşünün durdurulduğu an, Sınırsız Kudret’in takdirine teslim olduğu andır.
- Evrenin Sahibine güvenip dayananlar, evrene meydan okuyabilirler.
- Hayatta eğlenmeye yer var; ama, alaya ve küçümsemeye yer yoktur.
- Açtığınız yol genişleyecek; dilediğiniz iyilik çoğalacaktır.
- Hayatınızdaki en büyük zaferleriniz, içtenliğinizle yoğurduğunuz dualarınız olacak.
- Dualarımız kabul edilmişse, gerçekleşme zamanını sorun yapmamız mantıklı değildir.
- Dünyada çılgınca istemelisiniz; çünkü, sınırsız sonsuzlukta çok şeye ihtiyacınız olacak.
- Zaman, çoğu yaşantıların anlamını değiştirecektir. Acılar zevke, zevkler acıya dönüşecektir.
- Her istediğimiz aynen kabul edilseydi, biz insanlar dünyayı adaletten mahrum bırakırdık.
- Evren sinemasındaki her insan bir baş rol oyuncusudur. Rolümüzü iyi oynuyor muyuz?
- Her dua, layık olduğu karşılığı en doğru zamanda ve yerde alacaktır.
- Şiddetli coşkunluğa kapılarak isteyenler; fizikötesi yardımcılarla destekleniyorlar.
- Ruhumuz maddeye bağlandığı sürece, kalbimiz sonsuzlukla iletişime geçemeyecektir.
- Acılar eğlencemizi bozmasaydı; maddenin ötesinde olup bitenleri merak etmeyecektik.
- Dünya, bize sonsuzlukta yürümeyi öğreten eğitim pistimizdir.
- Yorgun kalpler için duadan daha dinlendirici bir mutluluk kaynağı yoktur.
- Yeryüzünde kimse kendini Yaratıcıya güvenenden daha güvende hissedemez.
- İçten dua edebilen ruhlar, isteseler de boğucu karamsarlıklara kapılamazlar.
- Dua sayesinde, cömertliği ve sevgisi sınırsız bir Sultanla tanışırsınız.
- Yaratıcımız en küçük isteklerimizi önemserken, biz nasıl tüm isteklerimizi önemsiz sanırız!
- İnsan şakalaşabilir; ama, Yaratıcımız ciddidir. Duyarsızca isteme lüksüne sahip değiliz.
- Hoşlanmadığımız olayların bir çoğunu bir zamanlar istemiş olmalıyız.
- İçinizden sessizce bir şeyler istemek, Yaratıcının huzurunda sesli düşünmektir.
- Ötelerden, yaşamak istediklerimiz sorulur da, biz kalbimizden geçenlerle cevap veririz.
- İstekleri her an değişebilen insanın, hayatı da her an değişebilecek durumdadır.
- Vicdanlarını susturup istemeyi terk edenler; evrende yok sayılırlar.
- İyi istekleriniz için bir şeyler yapmazsanız; hazinelerinizi terk etmiş olursunuz
- Dualarınız ruhunuzu ruhsal enerjiye açacak; çevreniz ruhunuzdan aydınlanacaktır.
- Melekler, karanlık maddenin ardında ışık nehirleri halinde sürekli akıp gidiyorlar.
- Maddi ışık, parlar ve alev gibi söner; ruhsal ışıksa sonsuza dek parıldar.
- Hayatta şans, kaza veya tesadüf yoktur; ilâhi nedeni olmayan bir olay yaşanmayacak.
- Ani kurtuluşların ardında, göklerden derhal gönderilen melekler gizlenmektedir.
- Dualarınızı hissederseniz; kalplerinize ilham edilenleri duymaya başlarsınız.
- Bir duanız varsa, imkânsızlıklar girişiminizi durdurmasın; çünkü siz yaratmayacaksınız.
- İçtenlikli dualarınız, ruhunuzdan canlı ve bilinçli çıkarak evrene yayılırlar.
- Evrende bedenlerden bedenler yaratıldığı gibi, ruhlardan da ruhlar yaratılıyor.
- Asırlar önce söylenen sözlerden yaratılan melekler, çağımızı da ziyaret ediyorlar.
- Yeryüzünde duası çok ve içtenliği yüksek insan kadar bereketli bir ağaç dikilmemiştir.
- Doğa yasalarının evrensel mucizeleri bilincinizden gizlemesine izin vermeyin.
- Doğa yasaları ilâhi askerlerdir; onları yenemeyiz; ama Yaratıcı onları emrimize verebilir.
- Çok çalışan, doğa yasalarının emrinde ilerler; içten dua edense, yasaları emrine alır
- Dua etmeyenin hali, aç aslanın insafına teslim edilen ceylan yavrusunun haline benzer.
- Red vesileleri
- Hayattan daha fazlasını isteyen, önce elindekileri kaybetmeyi hak etmemiş olmalıdır.
- Yaşanan yıkılışların çoğu, ilâhi ikramları görmezlikten gelmenin sonucudur.
- Temiz kalp iki yüzlü davranmaz: Yokluğunda sevdiği güzelliğin varlığında şükrünü unutmaz.
- Sevdiğiniz bir şeyi alırken dikkat edin: Elinize değerli bir ilâhi sanat eseri sunulmaktadır.
- İstemekten vazgeçmek, kaderimizin bir yerlerine yazılanı geri iade etmektir.
- Duaya kalkan ellerimize dünya hayatı verilmiyorsa, sonsuz hayat verilecektir.
- Dünya Yaratıcıyla aramıza girecekse, bize acı, dar ve sıkıntılı görünmesi daha iyidir.
- Dünyadan istediklerimiz gerçekleşmemişse, bizim için gizli güzellikler planlanmıştır.
- Ölümden korkuyoruz; oysa, ölüm sonsuzluğa uzanan yollarımızı aydınlatıyor.
- Olumsuz ve sıradan istekler ölümü unutmayanların bilinçlerinde tutunamazlar.
- Dakikalarımız değersiz olaylara kurban edemeyeceğimiz kadar değerlidir.
- Hayatımız yarışlarımızın en büyüğü olduğu halde, saatlerimiz çabasız geçiyor
- Başkasının başarısını çekemeyen bilinç, kendi başarısından azap duyacaktır.
- Hayat rekabet olsaydı, böcekler dünyayı insanlarla paylaşamazdı.
- Çekemeyenler, Sınırsız Yaratıcıdan ayrımcılık bekleyerek evreni öfkelendirirler.
- En mutlu insan, herkesin mutluluğundan mutluluk duyan insandır.
- Dostlarından küçümseyerek söz edenler, ruhsal saldırıya açık hale gelirler.
- Küçük düşürmeye dayanan zevklerin bedeli ağır olacaktır.
- Gizlediklerimiz küçülecek; açığa çıkardıklarımız yaygınlaşacaktır.
- Yaşadığımız utançlarımızın çoğu, ayıpladığımız gizli yaşantılardan seçilmiştir.
- Dünya zulmeden acımasız kalplere huzur yüzü göstermeyecektir.
- Uğrayacağımız haksızlıkların çoğu, yol açtığımız haksızlıklardan doğacaktır.
- Her şeye kötülük yapan insanın duaları nasıl kabul edilsin!
- Kimse yaptığı haksızlıkların bedelini ödemekten muaf değildir.
- Sebepler, Yaratıcının yerine geçmek için değil, kudretini hissettirmek için yaratıldılar.
- Evreni keşfetmek için deha gerekmiyor; biraz dikkat ve biraz bilme isteği yetecektir.
- Yaratıcının zorlaştırdığı zor; kolaylaştırdığı da kolay yaşanacaktır.
- Maddi sebeplere dayananlar, Komutanı küçümseyip, askerlerine tapıyorlar.
- İnsanlar istemekle, yardımlaşmakla ve Evrenin Sahibini tanımakla görevlendirildiler.
- Sorumluluklarımızı yerine getirmediğimizde, doğanın çarklarını bozarız.
- İyi şeyleri yapmaya üşenenler, onları yapabilme şansını yitirirler.
- Herkesin ruhu, kazandığı yeteneğin gereğini yerine getirmeye söz vermiştir.
- Tevazu ve sessizlik, ruhsal saldırılara direnen en etkili savunmadır.
- Masumlara dedikodu kurşunları yağarken, savaşın hangi tarafını tutuyorsunuz?
- Dostlarımızı, yanımızda önemli hissetmelerini sağlayarak desteklemeliyiz.
- Yeryüzünde iz bırakanlar, çok bilenler değil, bildiklerini yaşayanlardır.
- Kullanmayacağımız bilgiler, yıllarımızı işe yaramaz çabalarla tüketiyorlar.
- İsteklerini yaratana güvenmeyenler, isteklerinin yaratılmasını beklemesinler.
- Basit isteklerimizin bekletildiğine bakarak, evrenin yönetilişine haksızlık yapıyoruz.
- Haksızlık yapmayanlar, çaresiz haksızlıklara terk edilmezler.
- En büyük başarısızlık, insanın Yaratıcısına ihtiyacını hissetmeyi terk etmesidir.
- Varlığımızı kuşatan doğal engeller geleceğimiz için çizilmiş yol haritalarıdır.
- Azimli karınca, yoluna çıkan aşılmaz engelin yanından dolanarak hedefine ilerler.
- Balon gibi birden büyümeyi dileyenler, balon gibi birden küçülmeye hazır olsunlar.
- Dualarınızı yıllarca sürdürürseniz, yasaları bile değiştirebilirsiniz.
- Sabredemeyenler, Yaratıcının yaşanacakları sıralama biçimine razı olmayanlardır.
- Hayat paketinizin sonsuzluğa uzanan boyutlarını unutmazsanız, sabırla isteyebilirsiniz.
- Başarı ve mutluluk insanı gittiği yerde karşılamaz; insanla birlikte ilerler.
- Sabırsızlık, baştan yenilmektir: Sabırsız dua güvensiz duadır.
Kabul vesileleri- Bir sanatı sahibinin imzasından kopararak istemek, nankörce ve bencilce istemektir.
- Evren adına ve evren için yapıldığı sürece, çılgınca istemek aç gözlülük değildir.
- İnsanlar kuşatıcı ilahi cömertliği hissetsinler diye, koyunlardan farklı yaratıldılar.
- İnsanın donatıldığı yeteneklere bakarak, hangi başarılara hazırlandığını hissedebilirsiniz.
- Yetenekleriniz sayesinde layık olduklarınıza, eninde sonunda kavuşturulacaksınız.
- Hedeflerinizi fethetmek istiyorsanız; onları yeteneklerinizle kuşatmalısınız.
- Ne yapacaklarını bilmeyenler, yetenek ihtiyaçlarını araştırmayanlardır.
- Evrensel isteklere sarılanlar, ilâhi huzurda evreni temsil ediyorlar.
- Bir mum istiyorsanız kendinizi; bir güneş istiyorsanız dünyayı aydınlatırsınız.
- Göklere yükselen yakarışları duyabilseydik, ihtiyaçların büyüklüğünden ürperirdik.
- Evrenle ilgilenen yüksek ruhlu insanlar, kişisel sorunlarını unutuverirler.
- Yeryüzünün susuzluğu gökyüzünü titretebiliyorsa, insanın uykusuzluğu evreni sarsacaktır.
- Unuttuklarımızın değerini bize hatırlatan acıtıcı uyarılar yaşayacağız.
- Geleceğimiz için yapılan ilâhi planlar, keşfettiğimiz ihtiyaçlarımıza dayandırılacaktır.
- Yeteneklerini her fark ettiğinde yaptığı şükür, insana sınırsız coşkular yaşatır.
- İstediklerimiz başka, yaşadıklarımız başka ise, sebebi çoğu zaman bilinçsiz istememizdir.
- Kast ettiklerimiz, dilimizden söylediklerimize kalbimizden eşlik ederler.
- İnsanın anlamını öğrenip düşünmediği duası, cansız toprağın duasından üstün değildir.
- Bilinçli dualarımızdan doğan anlamlar zekâmızı geliştiriyorlar.
- İnsan, hayatının hemen her anını kuşatan yalnızlığını, Yaratıcının dostluğuyla giderebilir.
- Yaratıcıdan istemeyi unutmak, Yaratıcıya ihtiyacını unutarak O’ndan kopmaktır.
- Sonsuzluğu isteyen ruhumuza dünyayı doldursak, o ruh yine aç kalacaktır.
- Kısacık hayatımızda, dünya gezegeninden büyük bir saltanatı kazanma şansına sahibiz.
- İlâhi adalete uygun istekler, eninde sonunda gerçekleşecek isteklerdir.
- Vicdanımızı hiç incitmeyecek istek, en layık olanın seçilmesine dayanan istektir.
- Adaletsiz bir kral için güç dilemek, adaletsizliğin güçlenmesine yardım etmektir.
- İnsanların iyiliğini dilemeyenler, yeryüzünün barışında pay sahibi olamayacaklardır.
- Dualarımızla Yaratıcının dostlarına ruhumuzu tanıtabilir; enerjilerinden destek alabiliriz.
- Büyük dualar, ilk isteyenlerin kalplerinden çıktıklarından beri büyüyen ruhsal ışıklardır.
- Kimin duasını tekrarlayıp duruyorsanız; onun ruhsal desteğini yanınızda biriktiriyorsunuz.
- Birisinin iyiliğini dilemek; onun kaderindeki iyiliklere katkı sağlamaktır.
- Kafilelerle gönderildiğimiz dünyadan, şimşek süratiyle uzaklaşıyoruz.
- Belki bugün hayatınızdaki insanı sevindirmek için son fırsatınızdır.
- Kudretimiz sınırlıdır; ama dualarımızla evreni sevindirecek güzellikler yaratılabilir.
- Yaşayacağımız her zorluk veya değişim anı, bizim için bir dua ve isteme fırsatıdır.
- Dilek ve dualarımız gece vakitlerinde aklımızda ve kalbimizde çok derin izler bırakır.
- Yeryüzünün iklim değişimlerinde yaşanan her ruhsal tören, bizim de alkışlarımızı bekliyor.